evet okur. bu o yazı. hayatımın konserinin yazısı. Sonisphere 2010 İstanbul ayağı son günü.
evet ordaydım!!!
İnönü stadyumunda yapılmış olan harikulade bir festivalin son gününe katıldım ben de. tek başıma katıldım, gelecek başka birilerini bulamadığım için. ama kesinlikle değdi.

ilk iki konser Gren ve Foma adlı 2 adet Türk grubundu. ilki hangisiydi hatırlamıyorum ama şov uğruna kendini yerlerde paralayan kötü bir solisti vardı kendisinin. diğerleri de, eh işte..
biz de 4 konserlik arkadaşımla gezindik saha içindeki standları falan. buralarda normal parayı gidip exi26 reklamlı jetonumsularla değiştirmemiz gerekiyordu. içeride fiyatlar tabi hayli yüksekti ama yaklaşık 10 saat içeride kaldığımdan bir şeyler yemek gerekti. artan jetonumsular da konser biletiyle birlikte durmakta cüzdanımda.

ardından 2. sırada Megadeth sahne aldı. solistin mikrofonu biraz daha açık olsa daha hoş olabilirdi ancak güzel bir konser de onlardan dinlemiş bulunduk.
tabi konserler sırasında pogolar son sürat devam ediyordu. yanımda burnu kan içinde birileri de geçti arada. ondan sonra bir de konser aralarında stadyumun canı sıkılmış olacak, tüm konser aralarında toplam 20-30 civarı meksika dalgası yaptılar kendileri. saha içinden izlemek pek keyifliydi doğrusu.
5. konser Slayera aitti ve ben bu sırada arkalara doğru kaçtım biraz. malum birazcık(!) gürültülü geliyorlar kendileri bana. konserlerinin sonuna doğru aklıma dank etti. "oha lan!" dedim "bundan sonraki Metallica, herkesler öne doğru hücum eder, şimdi ne kadar gittin gittin." dedim. önlere doğru gittim gidebildiğimce.
sonra yaklaşık her konser sonrasında olduğu gibi bir grup insan sahayı terkettiler. "Metallica niye geliyor ki lan, şu ortama bak." "Metallica'ya kimse kalmazsa ne gülerim lan puhhohaha" şeklinde saçma salak yorumlarda bulunanlara da bir tarafımla gülüyorum çok afedersiniz...

hava gittikçe kararıyordu...
heyecan artıyordu...
konserleri çoğunluğun izlediği 2 küçük ekran haricinde arkada birden bire dev bir ekran belirdi. işte buydu. olması gerekendi. oluyordu. (ay çok heyecanlandım yazarken yine)
The Extasy of Gold ekranda belirdi. çaldı çaldı. artık millette sabır kalmamıştı.
ardından geldiler. tüm ihtişamlarıyla James Hetfield, Kirk Hammett, Robert Trujillo ve Lars Ulrich sahnedeydiler. çığlık çığlığa bağırıyorduk sadece. ardından giriş yaptıkları Creeping Deathi bir süre o anki afallamadan dolayı anlayamadan dinledim.

dinlediik dinledik. One şovu mükemmeldi. başındaki çatışmanın hepsini alev ve havai fişek şovuyla yaşadık biz de. ve tabi ki mükemmel Fade to Black ve Nothing Else Matters performanslarında da gözlerden süzüldü yaşlar.
ilk gidişlerinden sonra tekrar gelip 3 şarkı daha çaldılar. en son olarak Seek and Destroy çalınmadan önce, James tüm ışıkların açılmasını ve hepimizin birden sahnedeymişçesine söylemesini istedi. söyledik. bağıra çağıra söyledik durduk. sonrasında pena ve baget dağıtımı yapıldı. davulunun üzerinde metal up your ass yazan Lars Ulrich bagetlerini atarken tüm şebekliğini yaptı. big 4 penaları poşetlerden çıkıp tüm sahne önü kesimine yağdı. ardından Death Magnetic turunu bitirmek için İstanbuldan daha yi bir yer düşünemediklerini dile getirdiler. Bizi en yakın sürede tekrar göreceklerini söylediler. ve gittiler...
hayatımın en mükemmel 2 saati de böylece bitirdim işte okur. ölmezlerse eğer tekrar geldiklerinde görmeye beraber gidelim okur, unutturma ;)

James, sesine ve tipine. Kirk, muhteşem sololarına. Robert, duruşuna ve çalışına. Lars, mükemmel müziğine ve konser boyu dışarda duran diline.
hayranım...
evet oradaydım!!!